“Nükleer enerjinin katkısı olmadan iklim hedeflerine ulaşmak mümkün değil”
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Ahmet Demirak, Mersin’de inşa edilen Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) ülkenin düşük karbonlu enerji portföyünü güçlendireceğini söyledi. Türkiye’nin Akkuyu NGS ile elektrik üretim portföyüne nükleer enerjiyi dahil ettiğini belirten Demirak, “Akkuyu NGS ile Türkiye, 70 yıldır özlemini duyduğu enerji güvenliğine kavuşacaktır. Akkuyu NGS, gelişmiş ilk 10 ülke ligine girebilmek için atılan dev bir adımdır. Nükleer enerji teknolojisinin kullanımına başlanması, küçük modüler reaktörler, füzyon teknolojileri ve ileri nesil reaktörler gibi yeni teknolojilere yönelik çalışmaların müjdecisidir” diye konuştu.
Prof. Dr. Ahmet Demirak nükleer enerjinin, 2053 yılı net sıfır hedefi doğrultusunda, yeşil üretimin önemli ve ayrılmaz bir parçası olacağını vurgulayarak şunları kaydetti: “Enerji ihtiyacının karşılanması için yapılan yatırımlarda son yıllarda en büyük payı yenilenebilir enerji kaynakları alıyor. Yenilenebilir enerji kurulu gücünde dünyada 13’üncü, Avrupa’da 6’ncı sırada yer alıyoruz. Ancak hala talebi karşılayacak düzeyde elektriğimiz yok. İstikrarlı ve sürdürülebilir kalkınma için hava koşullarına bağlı güneş ve rüzgâr gibi yenilebilir enerji kaynaklarıyla çalışan santrallerine sahip olmak yeterli değil. Ülkenin yılın her mevsiminde, 7/24 kullanılabilecek veya baz yükü karşılayacak enerji kaynağına ihtiyacı var. Nükleer enerji gibi düşük emisyona sahip, enerji arzının güvenliğini sağlayan sürdürülebilir enerji santrallerine ihtiyacımız var. Türkiye’nin ekonomik gelişme karşısında, güvenli, sürekli ve sürdürülebilir enerji arzını karşılaması için nükleer enerji bir seçenek değil, zorunluluk. Güneş ve rüzgâr gibi enerji kaynakları gelişmeye devam etmeli. Ancak rüzgâr, güneş ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynakları, hava ve iklim koşullarına bağlı. Güneş doğduğunda, yağmur yağdığında veya rüzgâr estiğinde, enerji üretimi olur. Türkiye’nin ilk enerji santrali Akkuyu’da inşaat çalışmaları hızla ilerliyor. Tamamen devreye alındığında yılda 35 milyar kilowatsaatlik enerji üretme kapasitesine sahip güçlü bir enerji temiz enerji santraline sahip olacağız. Bu rakam İstanbul gibi büyük bir kentin enerjisini sağlamak için yeterli. Kapasitesi 4,8 GW olacak Akkuyu NGS’nin 4 ünitesinin de devreye girmesiyle yılda 18 milyon tondan fazla CO2 salımı da engellenmiş olacak. Enerji çeşitliliği ve enerji arzının güvenliği konusunda tek eksiğimiz olan nükleer enerjiyi de Akkuyu NGS ve planlanan yeni nükleer güç santralleri ile tamamlayacağız.”
Nükleer santrallerin sürekli ve güvenilir enerji sağlama kapasitesinin yanı sıra diğer avantajlarına da dikkati çeken Prof. Dr. Ahmet Demirak, “Tek bir nükleer güç santralinin, diğer tüm enerji üretim tesislerinden daha fazla istihdam yaratır. Nükleer santrallerin işletme ömrü 40 ila 60 yıl iken bu, rüzgâr ve güneşte 15-20 yıl civarındadır. Böylece birden fazla kuşak çalışana iş imkânı sunulabilir. Örneğin Akkuyu NGS projesi, nitelikli iş gücüne, istihdama katkı sağlaması açısından büyük önem taşıyor. Bugün itibariyle projenin en yoğun inşaat aşamasında %80’i Türk vatandaşı olmak üzere 30 binin üzerinde kişiye iş imkânı sunulurken, işletme aşamasında da yaklaşık 4 bin kişiye istihdam sağlanacaktır” dedi.
Prof. Dr. Demirak, “Nükleer endüstride kullanılan malzemeler, yüksek kalite standartları, ileri teknolojik özellikler ve uzun ömürlülük gibi ayırt edici özelliklere sahiptir. Özel güvenlik kriterlerine sahip olan ve özel testlerden geçirilen bu malzemeler, üstün kalite standartlarına tabidir. Akkuyu NGS projesi, Türkiye’nin nükleer teknoloji alanında elde ettiği becerileri ve bilgi birikimini artırma imkânı sunmaktadır. Yerel şirketler, projeye dahil olarak nükleer endüstride kullanılan ileri teknolojileri öğrenme ve uygulama fırsatı bulmaktadır. Bu da ülkenin nükleer teknoloji alanındaki bilgi birikimi ve tecrübeyi artırırken, yerel şirketlerin teknik ve mühendislik kapasitelerini güçlendirmekte, böylece ülkenin genel teknolojik ilerlemesine de olumlu katkıda bulunmaktadır. Bununla beraber yerel şirketler edindikleri know-how ile başka projelerde de yer alma fırsatı yakalamaktadır” diye konuştu.
Nükleer yüksek teknolojide kritik rol oynuyor
Nükleerin, genellikle enerji üretimi dendiğinde ilk akla gelen teknoloji olsa da birçok önemli faydalar da sunduğunun altını çizen Demirak, şunları söyledi: “Örneğin nükleer, su kaynaklarının korunması, tarım, hayvancılık, nükleer tıp, biyoloji, genetik bilimi, havacılık, uzay endüstrisi ve çevre teknolojilerinde kritik bir rol oynamaktadır. Nükleer teknolojinin en önemli avantajlarından biri de kanserin teşhis ve tedavisinde kullanılmasıdır. Nükleer teknoloji, radyoizotop ve radyasyon teknolojilerini kullanarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasına ve yaşam kalitesinin artırılmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca iyonlaştırıcı radyasyon, gıda ürünlerinin raf ömrünü üç kata kadar artırmak ve polimerik malzemelerin operasyonel özelliklerini geliştirmek için kullanılabilir. Bununla beraber, radyoizotoplar materyallerin analiz edilmesinde, arkeolojik ve jeolojik çalışmaların tarihlendirilmesinde kullanılmaktadır. Dolayısıyla, nükleer enerjiyi ülkeye getirdiğinizde sadece enerji değil, çok daha fazlasını getirmiş olursunuz. İlgili teknolojiler insanların yararına gelişmesi için teşvik edilir, eğitim ve bilimsel gelişme sağlanır, ülkemizdeki yüksek teknoloji gelişimi yaygınlaşır.”
“Nükleer enerjinin katkısı olmadan iklim hedeflerine ulaşmak mümkün değil”
Dr. Ahmet Demirak, nükleer enerjinin rüzgâr enerjisinden sonra dünyanın en büyük ikinci düşük karbonlu elektrik kaynağı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Nükleer enerjinin katkısı olmadan iklim hedeflerine ulaşılamaz. Bugün nükleer güç santralleri, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı emisyonlarının yıllık yaklaşık %17’sini azaltmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlenen İklim Değişikliği Konferansı COP28’de 22 ülke, ‘yüzyılın ortalarında küresel net sıfır sera gazı/karbon nötrlüğüne ulaşmak ve sıcaklık artışında 1,5°C sınırını ulaşılabilir kılmak’ için 2050 yılına kadar nükleer enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması çağrısında bulunuldu. Nükleer enerjinin hızlandırılması, COP28’de kabul edilen Küresel Durum Değerlendirmesinde ‘sera gazı emisyonlarında derin, hızlı ve sürdürülebilir azaltımlar’ elde etmenin bir aracı olarak kabul edilmiştir. Bu, tüm dünyanın resmi bir COP anlaşmasında iklim değişikliğine yönelik çözümlerden biri olarak nükleere yöneldiğinin muazzam bir ifadesidir.”
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Rüzgâr Enerji Sistemleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Ramazan Özkan da son yıllarda Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanında önemli bir büyüme ve gelişme kaydettiğini belirtti. Özkan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, 2024 yılı mart ayı sonu itibarıyla Türkiye’nin kurulu gücünün 107.959 MW’a ulaştığına dikkati çekti.
“Türkiye, dünya genelinde önemli bir oyuncu haline geldi”
Yenilenebilir enerji alanında, Türkiye’nin dünya genelinde önemli bir oyuncu haline geldiğini ve Avrupa’nın en hızlı büyüyen yenilenebilir enerji pazarlarından biri olduğunu vurgulayan Özkan, “Bu büyümede, Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom gibi uluslararası enerji şirketlerinin yatırımları da önemli rol oynamaktadır. Rosatom, Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini göz önünde bulundurarak, nükleerin yanı sıra ülkenin yenilenebilir enerji hedeflerine katkı sağlamak amacıyla yeni yatırımlar hedefliyor gözüküyor. Rosatom gibi büyük potansiyel olan güçlü şirketler, yenilenebilir enerjiden nükleere pek çok sektördeki tecrübesi ve teknolojik uzmanlığıyla Türkiye’nin enerji ve teknolojik dönüşüm sürecine önemli katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum” dedi.
“Rusya’nın ülkesinde Rosatom aracılığıyla rüzgâr santrallerini artırdığı” örneğini veren Özkan, “Rosatom’un rüzgâr çiftliklerinin toplam kapasitesinin 1 GW’ı aştığını ve bu miktarın, büyük bir nükleer güç reaktörünün kapasitesiyle karşılaştırılabilir düzeyde olduğunu” vurguladı. Özkan, “2023 yılının ilk üç çeyreğinde üretilen 1,55 milyar kWh elektrik ile Rosatom’un rüzgâr çiftliklerinin 570 binden fazla haneye elektrik sağladı ve 541 bin tondan fazla CO2’ye eşdeğer sera gazı salımını önlediğini” belirtti.
Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları, sürdürülebilirlik açısından kritik öneme sahip
Son yıllarda, özellikle rüzgâr ve güneş enerjisi alanlarında yapılan ciddi yatırımların, Türkiye’nin enerji dönüşümünde önemli bir adımı temsil ettiğini söyleyen Özkan, “Türkiye’deki yenilenebilir enerji yatırımları, çevresel, ekonomik ve sosyal faydalar sağlayarak ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına önemli katkılar sunmaktadır. Nükleer enerji, sabit bir enerji kaynağı olarak Türkiye’nin enerji arzının istikrarını sağlar ve fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltarak enerji güvenliğini artırır. Yenilenebilir enerji projeleri, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına olan bağımlılığını azaltarak enerji güvenliğini artırabilir ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir enerji geleceği için önemli bir adımı temsil edebilir” dedi.
Nükleer enerji, iklim değişikliğiyle mücadelede potansiyel bir çözüm
Nükleer enerjinin, karbonsuz bir enerji kaynağı olarak tanımladığını ve bu özelliği nedeniyle iklim değişikliğiyle mücadelede potansiyel bir çözüm olarak görüldüğünü belirten Özkan, “Fosil yakıtlara kıyasla nükleer enerji tesislerinin işletilmesi sırasında atmosfere salınan sera gazı miktarı çok düşüktür veya hiç yoktur. Bu durum, nükleer enerjinin iklim değişikliğinin başlıca nedenlerinden biri olan karbondioksit emisyonlarını azaltmada etkili bir rol oynamasını sağlar. Dolayısıyla, nükleer enerji, temiz ve karbonsuz bir enerji kaynağı olarak, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir araç olabilir. Bu nedenle, Türkiye’deki nükleer santral projeleri, ülkenin enerji portföyünü çeşitlendirerek ve karbonsuz enerji üretimine katkı sağlayarak iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabilirler” diye konuştu.